İngilizce içindeki slipping ne anlama geliyor?

İngilizce'deki slipping kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte slipping'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki slipping kelimesi kaymak, kayıp düşmek, ayağı kaymak, kaymak, düşme, kombinezon, hata, yanlış, sürçme, yanlış adım, iskele, rıhtım, yastık kılıfı, kağıt parçası, geçmek, akıp gitmek, düşmek, gerilemek, ağzından kaçırmak, hata yapmak, yanlış yapmak, kaybolmak, hafifçe geçirmek, çözmek, bahsetmek, yavaşça kapatmak, gizlice vermek, gizlice çıkıp gitmek, akıp gitmek, yavaş yavaş kaybolmak, ölmek, geri dönmek, sessizce yanaşmak, gizlice geri koymak, çıkarmak, sıvışmak, geçirmek, sessizce çıkmak, sessizce terketmek, kayıp düşmek, ağzından kaçmak, hemen çıkarmak, kayıp gitmek, kayıp düşmek, hata yapmak, yanlış yapmak, işten çıkarma bildirimi, araç sahiplik belgesi, işten kovmak, ret pusulası, sığdırmak, sığdırmak, araya sokmak, sessizce içeri girmek, (giysi) giymek, sessizce girmek, içine koymak, kolayca girmek, sığmak, düşmek, -den aşağı düşmek, kayıp düşmek, görünmeden girmek, hata, ilmik, ilmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

slipping kelimesinin anlamı

kaymak

intransitive verb (slide out of)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The glass slipped out of his hand.
Bardak elinden kaydı, düştü.

kayıp düşmek

intransitive verb (fall)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I slipped on the ice and hurt myself.
Buzda kayıp düştüm, canım yandı.

ayağı kaymak

intransitive verb (slide foot)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Jeremy slipped on the wet ground, but didn't fall.
Islak zeminde ayağı kaydı ama düşmedi.

kaymak

intransitive verb (not grip)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It had rained by the time we got back to the car and, when we tried to drive away, the tyres just kept slipping on the mud.

düşme

noun (fall)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Carol's slip resulted in a broken leg.
Düşmesi ayağının kırılması ile sonuçlandı.

kombinezon

noun (women's undergarment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Maggie is wearing a slip under her dress.

hata, yanlış

noun (informal (mistake)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Forgetting to pass on an important message to his boss was the only slip Jake ever made, but it still cost him his job.

sürçme

noun (lapse)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A slip in attention while driving can have tragic consequences.

yanlış adım

noun (false step) (dans, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The dancer's slip ruined the entire performance.

iskele, rıhtım

noun (pier)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The ship glided into the slip.

yastık kılıfı

noun (pillowcase)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We need new slips for the bed, as these are falling apart.

kağıt parçası

noun (piece of paper)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

geçmek, akıp gitmek

intransitive verb (time) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Once you have children, the years just slip by.

düşmek

intransitive verb (informal, figurative (decline) (fiyat, vb. mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Prices may slip a little after the tourist season.

gerilemek

intransitive verb (decline: skills)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The player slipped some from his outstanding play last year.

ağzından kaçırmak

intransitive verb (figurative (mention [sth] accidentally)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He slipped by telling them where their daughter was.

hata yapmak, yanlış yapmak

intransitive verb (figurative (make a mistake)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He did a good job, but slipped in a couple of cases.

kaybolmak

intransitive verb (disappear)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He slipped into the shadows.

hafifçe geçirmek

transitive verb (place gently)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He slipped the necklace over her head.

çözmek

transitive verb (undo a knot) (düğüm)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The sailor slipped the rope from its knot.

bahsetmek

transitive verb (mention casually) (gelişigüzel biçimde)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He slipped the subject of marriage into the conversation.

yavaşça kapatmak

transitive verb (slide: open or shut)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She smoothly slipped the door shut.

gizlice vermek

transitive verb (give surreptitiously)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The grandmother slipped her grandson a sweet. Veronica's father slipped her a few dollars to pay for her night out.

gizlice çıkıp gitmek

phrasal verb, intransitive (leave discreetly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I hate saying goodbye to everyone at the end of a party so I usually just slip away.

akıp gitmek

phrasal verb, intransitive (figurative (time: pass) (zaman)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was trying to finish the exam, but time was just slipping away.

yavaş yavaş kaybolmak

phrasal verb, intransitive (figurative (slowly disappear)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The image of the ghost slipped away before her eyes.

ölmek

phrasal verb, intransitive (euphemism (die)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Three hours after her stroke, she slipped away.

geri dönmek

phrasal verb, intransitive (regress, revert) (önceki haline, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The old woman slipped back into her deep depression.

sessizce yanaşmak

phrasal verb, intransitive (move quietly to [sb] or [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I slipped back into line before the teacher noticed I had even gone.

gizlice geri koymak

phrasal verb, transitive, separable (return secretively)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After reading the secret document, he slipped it back into its folder. After removing the cash, the pickpocket slipped the man's wallet back into the owner's pocket.

çıkarmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (clothing: remove quickly) (giysi, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm going to slip off these riding boots and put on more comfortable sandals. Harry came into the warm room from outside and slipped off his coat.

sıvışmak

phrasal verb, intransitive (informal (leave discreetly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She slipped off to go see her boyfriend before her parents could protest.

geçirmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (clothing: put on quickly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I dashed upstairs to slip on something less formal.

sessizce çıkmak

phrasal verb, intransitive (informal (leave discreetly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She waited until no one was looking, then quietly slipped out through the back door.

sessizce terketmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (place: leave discreetly) (bir yeri)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He slipped out of the meeting and headed home.

kayıp düşmek

phrasal verb, intransitive (fall out unnoticed) (cebinden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The $100 bill must have slipped out of my pocket; I don't have it anymore.

ağzından kaçmak

phrasal verb, intransitive (be mentioned unintentionally)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I didn't want to spoil the surprise, it just slipped out.

hemen çıkarmak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (clothing: remove quickly) (giysi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let me slip out of this monkey suit.

kayıp gitmek

phrasal verb, transitive, inseparable (pass easily through) (elinden, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought I had a hold of it, but it just slipped through my fingers.

kayıp düşmek

phrasal verb, intransitive (slide and fall)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
James was coming down the stairs when he slipped up and fell.

hata yapmak, yanlış yapmak

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (make a mistake)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sorry, I slipped up when I calculated how much I owe you.

işten çıkarma bildirimi

noun (US, informal (termination of employment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I've worked hard there for years, but today they gave me my pink slip.

araç sahiplik belgesi

noun (US, informal (certificate of vehicle ownership)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

işten kovmak

transitive verb (US, informal (fire)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

ret pusulası

noun (publisher's note on a rejected manuscript)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Most authors receive a lot of rejection slips before they finally get published.

sığdırmak

(informal, figurative (person: fit into schedule) (programına, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can slip you in this afternoon between my other appointments.

sığdırmak

(informal, figurative (activity, event: fit into schedule) (programına, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

araya sokmak

(insert, interject)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

sessizce içeri girmek

(enter quietly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She waited until no one was looking, then quietly slipped in through the back door. The burglars slipped in and out of the house without waking up the owners.

(giysi) giymek

(figurative (put on: clothing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Give me a minute to get out of my work clothes and slip into something more comfortable.

sessizce girmek

(figurative (room: enter quietly) (odaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Martin slipped quietly into the conference room as the meeting had started.

içine koymak

(put into)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jennifer slipped the birthday card into the envelope. Morris slipped the key into his pocket.

kolayca girmek

(move smoothly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The gun slipped easily into its holster.

sığmak

(fit easily)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This camera slips into a pocket or small purse.

düşmek

(figurative (deteriorate) (karışıklığa, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The empire was slowly slipping into chaos before his eyes.

-den aşağı düşmek

(slide off)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How can my favourite vase have slipped off the mantelpiece?

kayıp düşmek

(fall after sliding on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She slipped on the icy pavement and broke her hip.

görünmeden girmek

(be undetected)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The door was left opened and I think we can slip through it without being seen. He slipped through security undetected.

hata

noun (informal (mistake)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A slip-up in defence allowed Soldado to score the winning goal.

ilmik, ilmek

noun (running knot)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The scouts learned how to tie slipknots and square knots.

İngilizce öğrenelim

Artık slipping'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

slipping ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.