İngilizce içindeki baby ne anlama geliyor?
İngilizce'deki baby kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte baby'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki baby kelimesi bebek, yavru, en küçük çocuk, sevgili, yavru, bebek, fıstık, ufak, küçük, minik, bebek, bebek, bebek, özenle bakmak, bebek muamelesi yapmak, 1946-1964 yılları arasında doğmuş kimse, biberon, bebek arabası, bebek taşıma çantası, kanguru, bebek giysileri, bebek kıyafetleri, bebek yüz, bebek yüzlü kimse, kız bebek, küçük/kısa kuyruklu (piyano), kuyruklu küçük piyano, hediye partisi, bebek dili, bebek konuşması, bebek gibi konuşma, çocuk bakmak, bakmak, göz kulak olmak, çocuk bakıcısı, bebek bakıcısı, 1950'lerde doğmuş kimse, bebek arabası, puset, sulu gözlü kimse, doğurmak, çocuk doğurmak, doğum yapmak, çocuğu olmak, çocuk sahibi olmak, küçük parmak, tüp bebek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
baby kelimesinin anlamı
bebeknoun (infant child) (yeni doğmuş insan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The baby was born on Tuesday. Bebek Salı günü dünyaya geldi. |
yavrunoun (newborn animal) (yeni doğmuş hayvan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The cow suckled her baby. İnek yavrusunu emzirdi. |
en küçük çocuknoun (youngest child) (ailede) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) With three older brothers, he was the baby of the family. |
sevgilinoun (informal (sweetheart, partner) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After the dance, my baby and I walked along the sand. |
yavru, bebek, fıstıknoun (slang, potentially offensive (attractive woman) (çekici kadın, argo) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What's your name, baby? |
ufak, küçük, minikadjective (figurative, informal (small) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He had a sore ankle and could only take baby steps. |
bebeknoun (figurative, pejorative (childish person) (çocuksu kişi, mec.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Stop crying! Don't be such a baby! |
bebeknoun (figurative, slang (beloved creation) (çok sevilen şey, mec.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I built this car myself - it's my baby! |
bebeknoun as adjective (for a baby) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The woman was buying baby clothes. |
özenle bakmaktransitive verb (treat gently) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She went to the spa, where the staff would pamper and baby her. |
bebek muamelesi yapmaktransitive verb (disapproving (treat like a child) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I wish my parents would stop babying me. |
1946-1964 yılları arasında doğmuş kimsenoun (often capitalized, often plural, informal (person born 1946-1964) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
biberonnoun (infant's feeding receptacle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
bebek arabasınoun (pram) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Old-fashioned baby carriages are beautiful, but they're not very practical. |
bebek taşıma çantası, kangurunoun (wearable device) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
bebek giysileri, bebek kıyafetleriplural noun (garments for infants) He will soon grow out of his baby clothes. |
bebek yüznoun (child-like facial features) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She has such a baby face, you'd never guess she was in her thirties. |
bebek yüzlü kimsenoun (informal ([sb] with a child-like face) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Without that beard, you can clearly see that he's a baby face. |
kız bebeknoun (female infant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After seven grandsons, she was happy to have a baby girl in the family. |
küçük/kısa kuyruklu (piyano)noun (informal, abbreviation (baby grand piano) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She played waltzes on the baby grand in the parlor. |
kuyruklu küçük piyanonoun (small three-legged piano) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There was a baby grand piano in the living room. |
hediye partisinoun (US (gift-giving party for unborn baby) (doğumdan önce bebek için) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jana had to leave the baby shower early to go to the hospital. |
bebek dili, bebek konuşmasınoun (infantile speech) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Linguists study baby talk to discover how we acquire language. |
bebek gibi konuşmanoun (adult imitation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We never used baby talk when talking to our children. |
çocuk bakmakintransitive verb (watch over [sb] else's child) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When I was a teenager, I used to babysit to make some money. Paul and I are going out to dinner tonight, so we've asked the children's auntie to babysit. |
bakmak, göz kulak olmaktransitive verb (watch over: [sb] else's child) (çocuğa, bebeğe) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I asked my mother to babysit Tom for me so that I could work an extra shift. |
çocuk bakıcısı, bebek bakıcısınoun (childminder) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Our usual babysitter isn't available tomorrow night, unfortunately. |
1950'lerde doğmuş kimsenoun (often capitalized, informal, abbreviation (baby boomer) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My parents are boomers, both born in 1950. |
bebek arabası, pusetnoun (child's pushchair) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Sarah and Ian took their newborn out for a stroll in a buggy. |
sulu gözlü kimsenoun (informal ([sb] who weeps easily) (gayri resmi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jackie can't go one day without sobbing; she's such a crybaby! |
doğurmak, çocuk doğurmak, doğum yapmak, çocuğu olmakverbal expression (give birth) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The Apollo Hospital is the safest and best place to have a baby. |
çocuk sahibi olmakverbal expression (become parents) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My good friend told me that he and his wife plan to have a baby soon. |
küçük parmaknoun (US, informal (smallest toe) (ayak) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
tüp bebeknoun (informal (person: conceived in-vitro) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Test-tube babies are common these days. |
İngilizce öğrenelim
Artık baby'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
baby ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.