İngilizce içindeki go on ne anlama geliyor?
İngilizce'deki go on kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte go on'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki go on kelimesi dayanmak, devam etmek, daha sonra yapmak, başlamak, ziyaret etmek, ayrılmak, terketmek, gitmek, -e gitmek, ilerlemek, gitmek, uzanmak, gitmek, götürmek, geçmek, gitmek, haline gelmek, -e dönmek, -a dönmek, (geriye) kalmak, -ecek, -acak, hazır, hadi, göster kendini, enerji, girişim, teşebbüs, sıra, yeltenmek, çalışmak, geçmek, olmak, satılmak, girmek, tuvaleti gelmek, yapmak, geçerli olmak, geçmek, söylemek, demek, ölmek, vefat etmek, çökmek, bozulmak, ayrılmak, kalmak, bölünmek, verilmek, başvurmak, danışmak, çok konuşmak, konuşup durmak, anlaşılmaz konuşmak, sözünden dönmek, sözünü tutmamak, sözünden dönmek, gezintiye çıkmak, geziye çıkmak, sonsuza dek sürmek, hiç bitmemek, hiç bitmeyecekmiş gibi görünmek, izne çıkmak, izne ayrılmak, grev yapmak, greve gitmek, bozulmak, tatile çıkmak, riske girmek, devam etmek, devam etmek, faal, hareket halinde anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
go on kelimesinin anlamı
dayanmakphrasal verb, intransitive (endure, continue) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After she twisted her ankle, the runner found it impossible to go on. |
devam etmekverbal expression (continue doing [sth]) (bir şeyi yapmaya) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Few professional footballers go on playing into their forties. |
daha sonra yapmakverbal expression (do subsequently) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Having acted in movies for thirty years, he went on to direct them. |
başlamakphrasal verb, transitive, inseparable (embark on, begin: a journey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can't wait to go on this road trip. |
ziyaret etmekphrasal verb, transitive, inseparable (visit: website) (web sitesi, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I went on the WordReference website to check the meaning of a word. |
ayrılmak, terketmek, gitmekintransitive verb (leave, depart) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You'd better go. It's getting late. Geç oldu. Artık gitsen iyi olur. |
-e gitmek(proceed to, head for) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'm going to London this summer. // Anne went to Italy for her holiday last year. // Robert goes to the market every Saturday morning. |
ilerlemek, gitmekintransitive verb (move along, advance) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The train was going at top speed. Electricity goes along wires. |
uzanmakintransitive verb (extend) (bir yerden bir yere) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Our property goes all the way down to the river. Arsamız, buradan nehir kıyısına kadar uzanıyor. |
gitmek, götürmek(lead to) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) These stairs go to the attic. Bu merdiven tavan arasına gidiyor. |
geçmek, gitmekintransitive verb (with adverb: turn out, pass) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The wedding went very well, thank you. ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Sınavın nasıl geçti (or: gitti)? |
haline gelmekintransitive verb (with adjective: become) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I think I'm going crazy. |
-e dönmek, -a dönmekintransitive verb (with adjective: act in a given way) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They went crazy when they heard the news. Haberi duyunca deliye döndüler. |
(geriye) kalmakintransitive verb (remaining) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) We still have ten miles to go. On kilometre daha kaldı. |
-ecek, -acakauxiliary verb (future) (gelecek) Jake is going to clean the bathroom later. |
hazıradjective (informal (ready) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) All systems are go. |
hadi, göster kendiniinterjection (cheering on a team, participant) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) The fans were shouting "Go Steelers!" |
enerjinoun (colloquial (energy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's sure got a lot of go. |
girişim, teşebbüsnoun (informal (try) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Can I have a go? |
sıranoun (informal (turn) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's your go. Here are the dice. |
yeltenmekverbal expression (make a move to do) (bir şeyi yapmaya) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jake went to brush a stray hair from Leah's cheek, but at that moment she turned away. |
çalışmakintransitive verb (function, perform) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This fan won't go. |
geçmekintransitive verb (time: pass) (zaman, süre) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Weekends go really fast. Hafta sonları çok çabuk geçiyor. |
olmakintransitive verb (tend to be) (eğiliminde, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) As exams go, that wasn't too bad. |
satılmakintransitive verb (be sold) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The rare book will go quickly at auction. |
girmekintransitive verb (pass, fit, enter) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The couch just won't go through the door. |
tuvaleti gelmekintransitive verb (informal, euphemism (relieve yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Excuse me. I've got to go. Is there a bathroom near here? |
yapmakintransitive verb (perform an action) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Go like this with your hands. |
geçerli olmak, geçmekintransitive verb (be valid) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Whatever Mike says, goes. |
söylemek, demekintransitive verb (informal (say) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Boys will be boys, as the saying goes. |
ölmek, vefat etmekintransitive verb (euphemism (die) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He went just after midnight, with his wife at his side. |
çökmekintransitive verb (informal (give way, collapse) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) There was so much snow the roof went. |
bozulmakintransitive verb (informal (stop working) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The car engine went, so we had to walk home. |
ayrılmak(be allotted) (harcanmak anlamında) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) A quarter of their income goes to food. |
kalmak(pass to [sb] in a will) (miras olarak) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) His house went to the elder son, its contents to the younger. |
bölünmek(number: be divisor of) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) How many times does six go into eighty-four? |
verilmek(be awarded to) (ödül, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) And the Oscar goes to Steve McQueen! |
başvurmakphrasal verb, intransitive (resort: to [sth]) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) They went to great effort to get here on time. |
danışmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (consult, ask a favor of) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When I need advice, I go to my rabbi. |
çok konuşmak, konuşup durmak(UK, informal (talk incessantly about) (bir şey/birisi hakkında) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The teacher went on about the topic he had chosen regardless of the fact that many students were asleep. |
anlaşılmaz konuşmak(UK, informal (talk unintelligibly about) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When my sister goes on about programming, I can't understand a word she is saying. |
sözünden dönmek, sözünü tutmamakverbal expression (break your word) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can't believe that you, my own brother, would go back on your promise to loan me the money. |
sözünden dönmekverbal expression (not keep a promise) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Janice went back on her word to help me with the cooking. |
gezintiye çıkmakverbal expression (UK (take a short journey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This weekend we're going on a trip to the seaside. |
geziye çıkmakverbal expression (US (travel) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Last summer I went on a trip to Rome to see the Coliseum. |
sonsuza dek sürmek, hiç bitmemekverbal expression (never end) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Everyone thought the couple's relationship would go on forever. |
hiç bitmeyecekmiş gibi görünmekverbal expression (figurative (seem unending) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It felt like the train journey went on forever. |
izne çıkmak, izne ayrılmakverbal expression (be absent from job) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The soldier will go on leave next week to visit his family. |
grev yapmak, greve gitmekverbal expression (stop work) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The workers went on strike to protest against a decrease in their wages. |
bozulmakverbal expression (informal (break, malfunction) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
tatile çıkmakverbal expression (take a break away from home) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
riske girmekverbal expression (figurative (say [sth] daring) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He went out on a limb when he asked his boss for a raise. |
devam etmekverbal expression (continue ahead) (yola, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Go straight on till you reach the next lights, then turn left. |
devam etmekverbal expression (informal (continue to do [sth]) (bir şeyi yapmaya) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jill decided to go straight on doing what she loved to do. |
faal, hareket halindeadverb (informal (moving) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My children never sit still! They're always on the go. I'm so busy all day; I'm on the go from sun up to sun down. |
İngilizce öğrenelim
Artık go on'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
go on ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.