İngilizce içindeki worse ne anlama geliyor?
İngilizce'deki worse kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte worse'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki worse kelimesi daha kötü, daha fena, daha berbat, daha kötü, daha kötü, -den daha kötü, -den daha kötü, daha kötüsü, daha kötü şey, kötü, kalitesiz, zararlı, kötü, fena, şer, yanlış, hatalı, olumsuz, üzücü, kusurlu, terbiyesiz, edepsiz, şiddetli, yetersiz, noksan, kötü, kötü olmak, hastalıklı, hasta, çürük, ters, kötü, pis, kötü, kusurlu, bozuk, küfürlü, sahte, mükemmel, harika, kötü, fena halde, kötü, kötüler, kötü kimseler, olumsuz bir şekilde, olumsuz olarak, beceriksizce, beceriksiz bir şekilde, ciddi bir şekilde, ciddi olarak, fena halde, feci şekilde, kötü bir şekilde, berbat bir şekilde, pişmanlıkla, hasta, rahatsız, sağlıksız, zararlı, rahatsız bir şekilde, kötü bir şekilde, kötü, fena, kötü, fena, değil, kötü bir şekilde, talihsizlik, yaygın sorun, iyisiyle kötüsüyle, kötüleşmek, kötüye gitmek, kötüleşmek, fenalaşmak, kötüye gitmek, iyice kötüleşmek/kötüye gitmek, daha fakir, daha yoksul, daha talihsiz, daha şanssız, daha da kötüsü, daha da kötü anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
worse kelimesinin anlamı
daha kötü, daha fena, daha berbatadverb (comparative: badly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Look what a mess I've made of it; you can't possibly do worse! |
daha kötüadjective (comparative: bad) (kıyaslama) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Yesterday's food was bad, but today's is worse. |
daha kötü(not as well as) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You can't possibly sing worse than me. |
-den daha kötü(more onerous in comparison) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This project is worse than the last one. |
-den daha kötü(more unskillful in comparison) (beceri anlamında) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That player is worse than me. |
daha kötüsü, daha kötü şeynoun ([sth] more unpleasant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Things were bad, but he had survived worse. |
kötü, kalitesizadjective (poor quality) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The television reception was bad. Televizyonda görüntü çok kötü. |
zararlıadjective (harmful) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Smoking is bad for you. |
kötü, fena, şeradjective (evil, wicked) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) In films, the bad guy usually loses. Filmlerde kötü adam genellikle iyi adama yenilir. |
yanlış, hatalıadjective (incorrect, inadequate) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Your pronunciation is bad - you need to practice. Telaffuzun hatalı, çok pratik yapman gerekiyor. |
olumsuzadjective (unfavorable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The critic wrote a bad review of the performance. |
üzücüadjective (upsetting) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm afraid I have some bad news for you. |
kusurluadjective (defective) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The faulty one was part of a bad batch. |
terbiyesiz, edepsizadjective (badly behaved) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My uncle is so bad - always making rude jokes! He was a bad child, and was always misbehaving. |
şiddetliadjective (severe) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Take these painkillers if the pain becomes too bad. |
yetersiz, noksanadjective (inadequate) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) His eyes got worse as he regularly read in bad lighting. |
kötüadjective (unskilled) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He was a bad workman, and whatever he mended soon broke again. |
kötü olmakverbal expression (unskilled at [sth]) (bir şeyde) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Why is Britain so bad at tennis? |
hastalıklı, hastaadjective (informal (diseased) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He has a bad heart. |
çürükadjective (informal (rotten) (meyve, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I think these apples are bad. They have been there for a month. |
tersadjective (acrimonious) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There was bad feeling between them. |
kötüadjective (weather: inclement) (hava) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The west coast is renowned for its bad weather. |
pis, kötüadjective (offensive) (koku, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There was a bad smell from the bin. |
kusurlu, bozukadjective (blemished) (cilt, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She had smallpox as a child and has a bad complexion because of it. |
küfürlüadjective (language: obscene) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The comic's routine was full of bad language. |
sahteadjective (counterfeit) (çek, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) US: He had been paid with a bad check. |
mükemmel, harikaadjective (slang, dated (excellent) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Oh man, that is so bad! I really like it! |
kötüadjective (dishonorable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He was sacked and given a bad reference. |
fena haldeadverb (informal (badly: severely) (gayri resmi) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He's in love and he's got it bad. |
kötünoun (that which is bad) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We must take the bad with the good. |
kötüler, kötü kimselerplural noun (evil people) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) Hell is reserved for the truly bad. |
olumsuz bir şekilde, olumsuz olarakadverb (unfavourably) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I'm sorry things have turned out badly for you. |
beceriksizce, beceriksiz bir şekildeadverb (without skill, poorly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I play the piano very badly. |
ciddi bir şekilde, ciddi olarakadverb (severely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Two passengers were badly hurt in the crash. |
fena halde, feci şekildeadverb (very much) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I want so badly to see you again! |
kötü bir şekildeadverb (in naughty way) (davranış) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The children behave badly when they're overtired. |
berbat bir şekildeadverb (in a cruel way) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The inmates at the Thai prison were treated badly. |
pişmanlıklaadverb (informal (bad: with regret) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ray felt badly about the accident he had caused. |
hasta, rahatsız, sağlıksızadjective (person: sick) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Dan was so ill that he needed to go to the hospital. |
zararlıadjective (effects: harmful) (etki) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The medication has a label on it that warns of ill effects. |
rahatsız bir şekildeadverb (with difficulty, barely) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) After the market crash the business could ill afford bad publicity. |
kötü bir şekildeadverb (rudely, unkindly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Sean tended to speak ill of his neighbors. |
kötü, fenaadjective (evil, inauspicious) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The weird hail storm in the middle of summer was interpreted as an ill omen by the superstitious townspeople. |
kötü, fenaadjective (bad, poor) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The city had an ill reputation, but it was actually very nice. |
değiladverb (not) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Karen ill deserves such a promotion. |
kötü bir şekildeadverb (badly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The old man always wore ill fitting clothes. We were ill informed by the insurance company. |
talihsizliknoun (literary (misfortune) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He wished every ill upon his enemy. |
yaygın sorunplural noun (figurative (widespread problem) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The young people hope to bring an end to the ills of hunger and poverty. |
iyisiyle kötüsüyleadverb (whatever the consequences) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I will be your wife for better or for worse. |
kötüleşmek, kötüye gitmek(deteriorate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The weather gradually got worse over the course of the day. |
kötüleşmek, fenalaşmak, kötüye gitmek(illness: become more severe) (hastalık) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The patient's condition is getting worse. |
iyice kötüleşmek/kötüye gitmekverbal expression (informal (worsen) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Since I bought that self-help book my life's gone from bad to worse. |
daha fakir, daha yoksuladjective (informal (poorer) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Most people are worse off now than they were before the stock market crashed. |
daha talihsiz, daha şanssızadjective (informal (less fortunate) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Those people are no worse off than we are. |
daha da kötüsüadverb (even more unfortunately) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
daha da kötüadjective (even more unfortunate) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
İngilizce öğrenelim
Artık worse'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
worse ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.