İngilizce içindeki could ne anlama geliyor?
İngilizce'deki could kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte could'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki could kelimesi -ebilrdi, -abilirdi, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilmek, -ebilmek, -abilmek, -ebilmek, olabilmek, teneke, konserve, benzin bidonu, tuvalet, hela, kodes, hapishane, savaş gemisi, popo, kıç, konserve dolusu, -abilmek, -ebilmek, -abilmek, -ebilmek, konservelemek, işten atmak, işten kovmak, son vermek, bitirmek, olabilir anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
could kelimesinin anlamı
-ebilrdi, -abilirdiauxiliary verb (can: past tense) When Samantha was a girl, she could climb tall trees. |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (polite request) (nazik talep) Could you hold this for me, please? |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (ability) (beceri) I could go to the store if I wanted to. |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (possibility) (olasılık) He could be right. |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (polite suggestion) (nazik öneri) You could call them and ask. |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (be able to) (yapabilir, edebilir) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) I can carry those suitcases for you. O bavulları senin için taşıyabilirim. |
-abilir, -ebilirauxiliary verb (know how to) (yapmayı bilmek) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) She can play the piano. Piyano çalabiliyor. |
-abilmek, -ebilmekauxiliary verb (have the right to) (hakkı olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) The prime minister can call an election whenever he wants to. Başbakan istediği zaman halkı seçimlere çağırabilir. |
-abilmek, -ebilmekauxiliary verb (be allowed to) (izin, müsaade) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Can I borrow your car tonight? Bu gece otomobilini ödünç alabilir miyim? |
olabilmekauxiliary verb (be possible) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Such things can happen if you're not careful. Sözümüzü dinlemezseniz başınıza kötü şeyler gelebilir. |
tenekenoun (US (tin: metal container) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We need three more cans of paint. Üç teneke boyaya daha ihtiyacımız var. |
konservenoun (US (tin: of food) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Pass me that can of peas. |
benzin bidonunoun (fuel) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We should fill this extra can with gas in case we run out. |
tuvalet, helanoun (US, slang (toilet) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Excuse me. I have to go to the can. |
kodes, hapishanenoun (slang (jail, gaol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's been in the can for three months now. |
savaş gemisinoun (slang (military: warship) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After a few repairs the can was back in the water heading across the ocean. |
popo, kıçnoun (US, slang (buttocks) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That toilet seat's so cold you'll freeze your can sitting on it. |
konserve dolusunoun (contents of a tin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'll just have a can of beans for lunch. |
-abilmek, -ebilmekauxiliary verb (have the qualifications to) (niteliğe sahip olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) A doctor can treat people more extensively than a nurse. |
-abilmek, -ebilmekauxiliary verb (tend to) (meyilli olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) He can be really annoying sometimes. |
konservelemektransitive verb (preserve in a jar, etc.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) They canned most of their peppers for the winter. |
işten atmak, işten kovmaktransitive verb (US, slang (fire, dismiss) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He should have been canned for that kind of behavior. |
son vermek, bitirmektransitive verb (US, slang (stop doing) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) You two! Can that fighting! Now! |
olabilirinterjection (informal (It's possible) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Do you think the neighbor is the murderer?" "Could be." |
İngilizce öğrenelim
Artık could'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
could ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.