İngilizce içindeki one ne anlama geliyor?
İngilizce'deki one kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte one'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki one kelimesi bir, bir, bir, bir tek, bir tane, biri, birisi, biri, birisi, insan, biri, birisi, tek bir, tek, bir, bir yaşında, bir, bir, bir, şaka, olanı, gerçek aşk, 1, 1, kimse, kişi, kişi, kimse, bir tane daha, başka bir tane, birini, birinden birini, -dan herhangi biri, saat 1'de, bir an, bir zamanlar, aynı anda, milyar, milyar, milyarlarcası, milyar, bir milyar, milyarlarca, düzine, düzine, onikilik, bir düzine, driver, tümü, hepsi, tamamı, her biri, her birisi, sekizde birlik kısım, beşte biri, beşte biri, ellide bir, bir kere, dörtte bir, dörtte biri, birbirini tanımaya başlamak, bir adım öteye geçmek/gitmek, yüzde elli, acayip, (golf) bir vuruşta isabet, topu bir vuruşta deliğe sokma, yüz rakamı, yüz sayısı, yüz, yüzü, yüzde bir, bir taşla iki kuş vurmak, aile üyesi, biçilmiş kaftan olmak, milyon, milyon, milyon, milyonlarcası, birden çok sayı, birden fazla, yavrum, yavrucuğum, (ikisinden) hiçbiri, aferin, dokuzda birlik bölüm, dokuzda bir, hiç kimse, zerre kadar, bir numaralı, bir numara, kendi, önde gelen, en sevilen, aykırı tip, bir yandan, tek tarafta, tek yanda, tek bir yüzünde, bir yandan, birbiri ardına/ardından/ardınca, aynı kişi, birbiri, birer birer, birer birer, bir gün, ileride, geçmişte bir gün, yüz, yüz, yüz yaşındaki, yüze yakın, yüz civarında, yüz kadar, yüz bin, eşsiz, benzersiz, milyonda bir, binde bir, ikinci bir, bir tane daha, bir kez daha, bir kere daha, bir defa daha, biri, eşsiz, olaylar peş peşe gelir/birbirini kovalar, bin, bin, bir keresinde, bir defasında, özel konuşma, bire bir, bire bir, bire bir, bir şekilde, (kollu) kumar/slot makinası, bir gecelik ilişki, benzersiz, bir defaya mahsus şey, bir defalık, tek taraflı, tek yanlı, tek taraflı, eşitsiz, çift etki, çift yumruk anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
one kelimesinin anlamı
birnoun (cardinal number: 1) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My daughter can already count from one to ten. Kızım birden ona kadar sayabiliyor. |
birnoun (symbol for number 1) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The golfer wrote a one on her score card. |
bir, bir tek, bir taneadjective (1 in number) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I only need one onion for this recipe. Bu tarif için sadece bir tane soğana ihtiyaç var. |
biri, birisipronoun (single: item) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) One of the books costs twice as much as the other. |
biri, birisipronoun (single: group member) (içimizden, vb.) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) The taxi will only take four passengers; one of us will have to walk. |
insanpronoun (formal (I, we: impersonal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) One doesn't like to criticize, but it's rather unattractive. |
biri, birisiadjective ([sth], [sb] unspecified) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) One car looks pretty much like another to me. |
tek biradjective (the same) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There should be one law for everyone in the land. |
tekadjective (unique) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My manager is the one person who can operate this system. |
birnoun (time: 1 o'clock) (saat) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's already one; how am I ever going to finish everything today? |
bir yaşındaadjective (1 year of age) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tragically, the elephant died when it was only one. |
birnoun (single unit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The odds are ten to one against him. |
birnoun (1 pip on a die) (zar, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I rolled a one and a two and lost the game. |
birnoun (banknote: £1, $1) (kağıt para) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have a ten and three ones. |
şakanoun (joke) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When I told the one about the horse and the bar, nobody laughed. |
olanınoun (particular item) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) I don't like the blue sweater; I prefer the red one. |
gerçek aşknoun (soulmate, true love) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Christine believed Richard was the one, but he dumped her in the end. |
1noun (US, written (first day of specified month) (ay) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In many countries, it's traditional to play pranks on each other on April 1. |
1noun (mainly UK, written (first day of specified month) (ay) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My date of birth is 1 June 1990. |
kimse, kişipronoun (specific person) (belirli bir) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jackie's the one I love. |
kişi, kimsepronoun (formal (+ who: unspecified person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) One should always take care not to offend others. |
bir tane dahanoun (one more) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The muffins were delicious, so I ate another one. |
başka bir tanenoun (a different one) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I lost my teddy bear so my parents bought me another one. |
birini, birinden birinipronoun (no matter which one) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Just take any one. It doesn't matter which. |
-dan herhangi biriadjective (no matter which) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Any one of those cakes will surely be delicious. |
saat 1'deadverb (at one o'clock) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We went for lunch at one. |
bir anadverb (at a given moment) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) At one point, I thought we might even get married. |
bir zamanlarexpression (once, at some point in the past) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) At one time you were allowed to buy milk straight from the farmer. |
aynı andaexpression (at once: simultaneously) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I was trying to do three things at one time, and failed the three. |
milyarnoun (invariable (thousand million, 10^9) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I bet you can't count to two billion! |
milyaradjective (invariable (one thousand million in number, 10^9) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) One celebrity donated one billion dollars to charity last year. |
milyarlarcasıpronoun (invariable (people, things: thousand million, 10^9) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) The world's population is predicted to go up by a billion over the next decade. |
milyarnoun (invariable (thousand million pounds or dollars, 10^9) (miktar) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The profits last year topped one billion. The government has pledged two billion to finance a new sports stadium. |
bir milyarnoun (UK, dated (million million, 10^12) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Max thinks he can easily make a billion and retire early. |
milyarlarcaadjective (UK, dated (million million in number, 10^12) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There are thought to be a billion bacteria in the human intestine. |
düzinenoun (invariable (twelve) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A dozen plus 10 makes 22. |
düzine, onikilikadjective (invariable (twelve) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) If you're going to the shop, could you get me two dozen eggs? |
bir düzinepronoun (invariable (people, things: 12 of them) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The old lady had lots of cats; I'd say she had at least a dozen. |
drivernoun (golf) (golf sopası) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He used a driver to hit over the sand trap. |
tümü, hepsi, tamamıpronoun (all) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Each and every one filed in and sat down. |
her biri, her birisipronoun (every individual one) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Each one of them is different. Examine each one in turn. |
sekizde birlik kısımnoun (fraction: 8th part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Cut the pie into eighths. |
beşte birinoun (fraction: 5th part, 20 per cent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Only a fifth of people with hearing problems wear hearing aids. |
beşte biriadverb (extent: 1/5) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Our apartment block is one-fifth empty. |
ellide birnoun (fraction: 50th part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
bir kereexpression (informal (the first reason is) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) No, you can't go out! For one thing, you can't afford it. |
dörtte birnoun (fraction: fourth part, quarter) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A fourth of the company's profits are donated to a charity. |
dörtte biriadverb (US (extent: 1/4, a quarter) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Seven is a fourth of 28. |
birbirini tanımaya başlamakverbal expression (become better acquainted) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The two men got to know each other while they were both at college. |
bir adım öteye geçmek/gitmekverbal expression (figurative (do [sth] more extreme) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This year the team went one step further and won both domestic cup competitions. |
yüzde ellinoun (fraction: 50 per cent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All of these groups combined add up to half. |
acayipnoun (slang, euphemism (intensifier) (vurgu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That was a heck of a thunderstorm. |
(golf) bir vuruşta isabet, topu bir vuruşta deliğe sokmanoun (golf: one stroke) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At 103 years old, Gus Andreone is the oldest golfer to ever record a hole in one. |
yüz rakamı, yüz sayısı, yüznoun (invariable (cardinal number: 100) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She lost count just after a hundred. |
yüzüpronoun (invariable (people, things: 100 of them) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) I wonder how many people are here? I'd guess a hundred. |
yüzde birnoun (fraction: 100th part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The profits are one hundredth of what we predicted. The horse won the race by two hundredths of a second. |
bir taşla iki kuş vurmakverbal expression (informal, figurative (do 2 things at once) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can stop by your house on the way to the grocery store, so I'll kill two birds with one stone. |
aile üyesinoun (often plural (close family member or friend) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The loss of a loved one is hard to bear. |
biçilmiş kaftan olmakverbal expression (informal, figurative (be ideally suited to each other) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) What a lovely couple; they're made for each other. Those two business partners are equally nasty; they're made for one another. |
milyonnoun (invariable (cardinal number: 1,000,000) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Three million is a very big number. |
milyonnoun (invariable (sum: 1,000,000 pounds or dollars) (tutar) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The movie star's house cost around three million. |
milyonadjective (invariable (1,000,000 in number) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Some houses cost a million dollars or more. Bazı evlerin fiyatı bir milyon dolardır. |
milyonlarcasıpronoun (invariable (people, things: 1,000,000 of them) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) I'm not sure exactly how many subscribers he has, but it's at least a million. |
birden çok sayınoun (a number greater than one) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He says he has only had one beer, but the way he is behaving, it looks like he's had more than one. |
birden fazlaadjective (greater than one: of [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We will need more than one table as there are 12 people coming to dinner. |
yavrum, yavrucuğuminterjection (affectionate term for a child) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Come here, my little one, and I'll tell you a story. |
(ikisinden) hiçbiripronoun (not either one) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Steve and David? Neither is going to the movies tonight. // Which skirt do I like? Neither of them! |
aferininterjection (UK, informal (expressing congratulations or admiration) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You won the lottery? - nice one, mate! |
dokuzda birlik bölüm, dokuzda birnoun (fraction: 9th part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Can you cut a pie into ninths? |
hiç kimsepronoun (not one person) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Peter threw a party, but nobody showed up. I thought I heard someone, but there was no one there. |
zerre kadaradverb (informal (not at all) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Am I bothered about missing the show? Not a bit. I'm not a bit worried about this exam because I've revised really hard for it. |
bir numaralınoun (numeral, cardinal number: 1) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Please look at paper number one in your packet. |
bir numaranoun (song: biggest-selling) (şarkı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It made number one on the charts in the first week. |
kendinoun (slang, dated (oneself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Take care of number one. |
önde gelennoun as adjective (leading, most successful) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) For a long time, Ford was the number one automaker in America. |
en sevilennoun as adjective (favorite) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ron is my number one person. |
aykırı tipnoun ([sth] or [sb] that does not belong) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Study the people in the photo for 15 seconds then tell me which is the odd one out. |
bir yandanadverb (from one point of view) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) On one hand, the restaurant serves excellent food, but on the other, it's very expensive. |
tek tarafta, tek yandaadverb (unilaterally) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We are all on one side. |
tek bir yüzündeadverb (on one surface only) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) An image of George Washington can be found on one side of a US dollar bill. |
bir yandanadverb (figurative (from one point of view) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) On the one hand, it would be quicker to fly to Manchester; on the other, it would be more expensive than the train. |
birbiri ardına/ardından/ardıncaadverb (one at a time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I couldn't believe it! He sat there and ate ten habanero peppers, one after the other! |
aynı kişinoun (same person or thing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At the end of the story, the boy and his twin were revealed to be one and the same! |
birbiripronoun (each other) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) The lovers liked nothing better than to be with one another. Lisa believes that women in academia should help one another to get ahead. |
birer bireradverb (one by one) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Customers are only allowed into the store one at a time. |
birer bireradverb (one at a time, singly) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The clerk searched through the records one by one until she found the one she wanted. One by one the nations of Europe fell before Napoleon's advance. |
bir günadverb (someday: an unspecified day in the future) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) One day I hope to travel to South America. I would like to have children one day. |
ilerideadverb (at a point in the future) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) One day I'll be rich. |
geçmişte bir günadverb (an unspecified day in the past) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) There was one day last winter when it snowed heavily. |
yüznoun (cardinal number: 100) (sayı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In Roman numerals, C means "one hundred". |
yüzadjective (100 of [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) None of us will be here one hundred years from now. |
yüz yaşındakiadjective (100 years old) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My grandmother lived to be one hundred. |
yüze yakın, yüz civarında, yüz kadaradjective (informal (about a hundred) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It's a middle-sized plane, with one hundred or so seats. |
yüz binadjective (100,000 in number) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
eşsiz, benzersiznoun (informal, figurative (person: unique) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I love you so much! You are one in a million. |
milyonda biradjective (1 out of 1,000,000) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sue suffers from a rare condition that is seen in perhaps one in a million people. |
binde biradjective (1 out of 1000) One in a thousand births have some sort of birth defect. |
ikinci biradjective (another) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'll give you one more chance. |
bir tane dahapronoun (another one) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Can I have one more, please? |
bir kez daha, bir kere daha, bir defa dahaadverb (once more) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Please, repeat the question one more time. |
biriexpression (out of many) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) One of my coworkers is from Barbados. |
eşsiznoun ([sb] or [sth] unique) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My aunt is one of a kind; there's nobody else quite like her. |
olaylar peş peşe gelir/birbirini kovalarexpression (one action begins a series) One thing led to another, and now she's pregnant. |
binnoun (cardinal number: 1000) (sayı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
binadjective (1000 of [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
bir keresinde, bir defasındaadverb (once: on one occasion) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I remember when my brother came home drunk one time. |
özel konuşmanoun (informal (private talk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
bire biradjective (between individuals) (kişiler arasında) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Can we have a one-to-one chat soon? I had a one-to-one meeting with my manager at work. |
bire biradjective (having only one match) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) In database structure, a one-to-one relationship means an entity in one table maps only to a single entity in another table. |
bire biradverb (on an individual or personal basis) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You will have the opportunity to speak to an advisor one to one. |
bir şekildeadverb (somehow, by some means) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
(kollu) kumar/slot makinasınoun (slang (gambling: fruit or slot machine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He lost all his money trying to win on the one-armed bandit. |
bir gecelik ilişkinoun (isolated sexual encounter with [sb]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Betty's not my girlfriend; we had a one-night stand, that's all. |
benzersizadjective (unique) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This is a handcrafted, one-of-a-kind piece of jewellery. |
bir defaya mahsus şeynoun (mainly UK, informal ([sth] done once only) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The song was a one-off and the group never produced another hit. |
bir defalıkadjective (mainly UK, informal (happening only once) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I had a one-off chance to hear Sixto Rodriguez sing. |
tek taraflı, tek yanlıadjective (single viewpoint) (fikir, görüş) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) One-sided research will give you an F on this assignment. |
tek taraflıadjective (not reciprocated) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Damian is sad about his one-sided love for Frida. |
eşitsizadjective (contest: unequal) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The one-sided competition was boring to watch. |
çift etkinoun (US, figurative (double impact) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
çift yumruknoun (boxing: two blows) (boks) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joe knocked John down with a one-two punch to the head and stomach. |
İngilizce öğrenelim
Artık one'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
one ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.